14 Temmuz 2010 Çarşamba


İspanya şampiyon oldu, ama İspanya'dan çok Barcelona rüzgarı esiyor haliyle. E boşuna da değil bu esinti. Saha'da adeta Messi'siz bir Barca vardı çünkü turnuva boyunca. Barcelona'ın esas omurgasında tamamlayıcı unsur olan Alves, Abidal ve Toure'nin yerini Ramos, Capdevilla ve Alonso almış sadece. Del Bosque Fabregas'ı da bu oluşuma dahil edebilirdi. Ama öyle sadık bir adam ki, varolan dengeyi iyi anlamda bile bozmaya kıyamıyor. Hah işte o, Barca alt yapısı; ya da artık hepimizin bildiği : La Masia.
 Cruyff’un verdiği ilhamla uygulanmaya başlayan bu sistem tam 20 senenin sonunda meyvelerini  pazara çevirdi. Meyve verdi demiyorum dikkat ederseniz, o meyveyi vereli çok oldu çünkü. Ama iş bunun sonuca dökülmesiyse, bunun tarihi ve ülkem futbolseverince öve öve bitirilemeyişi yenidir. Bu oluşumu nacizane 15 senedir ilgiyle takip eden biri olarak, kısa açıklamalar da yaptım daha önce blogumda. Şimdi konuya biraz daha detaylı bakalım. 
La Masia’ya çocuklar 7-8 yaşında katılıyorlar. Bu çocukların hepsi özenle seçilip yetiştiriliyor. Yani bir nevi, bir çok yetenekli çocuk taranıyor; "bu bize olur- bu olmaz" yargısına göre seçilip kamp sürecine alınıyorlar. Bu süreç de yaklaşık 10 yıl sürüyor. Bu seçimlerdeki en ilginç ayrıntılardan biri de, mevkiye göre olmaması. Gelen çocukların çoğunluğu hücum oyuncusu olarak geliyor, 14-15 yaşından itibaren başka mevkilere yatay geçiş yapıyorlar. Bu dev tesisin yıllık harcaması da 5-6 milyon paund gibi bir değer.
                

Total Futbol öldü mü ölmedi mi tartışması şöyle dursun, (adına Johan diyelim biz;) La Masia futbolunun iki temel prensibi var: Pas ve Rotasyon. Bunun amacı da, o meşhur deltaları yaratıp topa sahip olmak. Cruyff'un futbola basit ama etkili bakışının anahtarı aynı zamanda bu. Zira topa sahip olmak, hücum kadar defansı da barındırıyor içinde. "Sahada tek top olduğuna göre, o da bende olursa rakip gol atamaz" gibi son derece basit bir temel yargı üzerine inşaa edilmiş bir metodolojidir bu. Bir nevi futbol bilimidir.

Mamafih, sıkıntısı da çok olmuştur. Çünkü bu futbolda "etkiye tepki" diye bir kavram yoktur. Hükmetme prensibi vardır. Hükmetmek için de, her vaziyete bir çözüm üretmek yerine, yapmak istediğini mükemmelleştirme zihniyeti oluşmalıdır. Bu yüzden de La Masia altyapısından çıkan çocuklar asla "kazanmaya" programlanmazlar. Amaçları bu futbolu kusursuz oynayabilmektir. Yine kontrollerini kaybetmeyişleri, skor ne olursa olsun aynı oyunu ve zihniyeti sahaya yansıtmaları da bu sayede gelişir. Bu o kadar ciddi bir kontroldür ki, maç ve kupa kaybetme eşiğinde bile hiçbir taviz görmeniz mümkün değildir.

Bütün bu "pas" anahtarının dışında, işin tartışmasız da bir ruh kısmı var tabi. Bu çocuklar çok ufak yaşlardan itibaren bu ruhun bir parçası olarak, kendi idollerini seçerek eğitiliyorlar Barcelona katalanların gurur kaynağıdır ve onunla kurulan bağ ömür boyu sürüyor, istisnalar dışında.  Bu bağlamda belki de biraz soğuk, ama neticede çocukların benimsedikleri bir hiyerarşi ve düzen var Barca'da. Hiçbir oyuncunun saygısızlığı tolere edilmez. Her oyuncunun okuldaki derslerinde başarılı olması gibi bir zorunluluğu da vardır.Heryerde bahsedilen Iniesta tevazusu, Xavi babacanlığı falan filan da burdan gelir. Bu adamların herbirinin böyle olması kaçınılmaz zaten.


Sonuç itibariyle, nasıl ki Barcelona için "Bir kulüpten çok daha fazlası" deniyorsa, La Masia da böyledir. Bir altyapıdan çok çok daha fazlasıdır. Seçilmiş çocukları yetiştiren bir elitler okuludur. Bir futbol anlayışının dayanağıdır. Cruyff da çok büyük adamdır ve şahane bir subbuteo performansçısıdır.

....................................................................................

Şimdi, bu yukardaki yazdıklarım ışığında şunu da söylemeliyim ki, çocukluğumdan beri hayranlıkla takip ettiğim bir yapılanmadır bu. Cruyff'a olan hayranlığımı tarif etmeye ise kelimeler yetmez. Ve Fakat, şu yazdıklarımın içeriğinin pek çok insanda "vay be" hissiyatı uyandıracak olmasını bilsem de, artık  farklı bakıyorum bazı şeylere.

Bu yapılanma, her zerresi ve barındırdığı felsefeyle ne kadar güçlü ve ciddi olursa olsun, "ideal futbol" a uzanan bir yol değil, çünkü öyle birşey yok. La Masia futbolcuya verdiği kadar, alıyor da aynı zamanda. Empoze kültürünü olumlu veya olumsuz her koşulda çok seven ve benimseyen bir bünye değilim ben, belki de bunla alakalıdır. Şu bir gerçek ki, hata payını sıfıra indirme amaçlı oluşturulan bu metaodoloji içinden  Ronaldo'ların, Romario'ların çıkması imkansız.  Ki bunu çok iyi bilen Cruyff, böyle oyuncuları da şansı olsa bile sokmuyor altyapısına, genç yaşlarında dışardan takip ediyor, ya da gidip Pilot bir takıma yerleştiriyor Bu takım 20 yıldır bütün forvetlerini ve açık oyuncularını dışardan takviye ile sağlar, bu kadar kalifiye oyuncu , yetiştirirken, bunun sebebini  hiç düşündünüz mü?.



Futbolda düşünce ve temel bilgi kadar, reaksiyonlar ve sezgiler de çok önemlidir. Ve herşeyi çok düşünerek yaparsanız, bazı anları kaçırır ve karar veremezsiniz. Eğer bütün futbolcular La Masia'dan çıkmış olsaydı, ne Best'i , ne Maradona'yı, ne de Zidane'ı izleyebilirdik. Hatta Cruyff'u bile.Çünkü bu adamların çarpıklık ve sistemsizlik içinde geliştirdikleri bireysel futbolları, bu reaksiyonu vermeye çok daha müsaittir. Düşünerek karar vermezler, bir anda karar verirler ve herkesi şaşırtırlar.  Nazario Ronaldo'nun 2002 dünya kupasında bize yarı finalde attığı golü düşünün mesela. Çok zor ve açısız bir pozisyonda, bilekten bıraktığı pis burunla avlamıştı Rüştü'yü. Aynısını zamanında Romario da Madrid'e atmıştır. Bu tarz bir aksiyon öğretilmez. Çünkü uygulanabilirliği milyonda bir olasılık içindeki bir an'dır.  İşte bu an üzerinden değerlendirdiğimizde, La Masia bütün kusursuzluğunun yanında yetersiz ve çaresiz kalıyor. Hani mükemmeli kovalamayalım  ve şöyle diyelim;
keyifsiz kalıyor.

                      


 Tabi istisnalar dışında. Messi büyük bir deney Barca yapılanması içinde. Önemli bir deney, buna ilerleyen zamanlarda ayrı bir değerlendirme yapmak istiyorum.










 
www.tips-fb.com

7 izleyici sahaya girdi:

L dedi ki...

hocam çok iyi yazı ama, sonu fazla karamsar mı olmuş ne.

Pan Monroe dedi ki...

@Enjoy The Lappap

Ben karamsar olduğunu düşünmüyorum dostum. La Masia her anlamda müthiş bir yapılanma. Ama eksileri olması daha güzel zaten. Bütünüyle kusursuz olsaydı hiç çekilmezdi :)

Borges dedi ki...

Ben Barcelonatürkiye'den cok ayrintili bir sekilder La Masia kültürüne dair bir yazi okumustum. Misal hicbir kondisyon calismasinin topsuz yapilmadigini, tek pasa dayali maclar oynandigini vesaire.

Bu bir sistem. Bir adam bir düsünce olusturmus ve buna dayali bir sistem gelistirmis. Avrupa Sampiyonu,Dünya Sampiyonu, BArca ile olabilecek her kupa kaldirildigina göre herhalde tebrik etmekten baska bir sey kalmiyor geriye.

Sadece bu degil, sürekli romario'larin oldugu bir takim da sikar, sürekli "bir seyin" oldugu her sey sikar. Degisim kacinilmaz ve ben baska türlü bakiyorum.

KAc tane Barca var ? kac tane Ispanya ? böyle bir farkliligin keyfini cikariyorum cunku baska yok. Taklit edilemez zira bunun uygulanmasi uzun yillara dayaniyor, bu yüzden tek ve özel olarak kaliyorlar.

Topa hakimiyet birinci kosul. Artik herkes kabul ettigi ölcüde SIKICI maclar oynaniyor. Ne yapsinlar ? 11 kisi geride dar alana sikistiriyr oyunu. Ama Man u gibi evinde Madrid gibi "ben o topu alacagim" derlerse..

2-6 lik macin en önemsiz tarafi golleridir, acip acip izliyorum ben hala , o topa hakimiyet sanat eseri gibi. MAn u maci da keza..

SIKICILIk, üstünlüklerinin kabul edilmesinden geliyor, artik onlara bakiyoruz, keyifleri yerindeyse oynarlar, degilse bayar gibi.

Unutmayalim ki bu yapi icerisinde 86 Maradona golü gelmistir, Messi gibi bir yildiz oynayabilmistir. Daha ileride Romario da olur, Ronaldo da.. Bence inanilmaz bir basari bu.

Pan Monroe dedi ki...

@borges

dostum buna kesinlikle katılıyorum. Aslında yazımda sanki La Masia'nın yarattığı şeye bir yergi varmış gibi duruyor, ama öyle birşey değil.
Hatta bu yapılanmanın kusursuz olmaması ayrıca beni mutlu ediyor. Çünkü ben sokaktan çıkan yıldızların tükenmesini istemeyen bir nesilden geliyorum, basitçe tek derdim budur.

İspanya ve Barcelona karşısında kapanan rakiplerin, bu sistemi zoraki olarak sıkıcılığa ittiğinin de farkındayım. Örneğin bir Ta ile farklı düşünmemizin temeli de buna dayanır. Barcelona, adam gibi topunu oynamaya çalışan takımlara karşı her zaman çok çok keyifli maçlar çıkartıyor. Üstüne basa basa söylüyorum, takım bütünlüğü anlamında bu hala benim en sevdiğim futbol. Amor'lu Koemann'lı zamanlarında da böyleydi, hala da böyledir.

Ve lakin, İspanya'nın bu turnuvada çok da eğlenceli bir futbol ortaya koymamasının tek sebebi de rakipleri değildi. Kötülerdi, formsuzlardı. Sahip oldukları hakimiyetin ekmeğini yediler, ha iyi ki de yediler, ve iyi ki de şampiyon oldular. Ama hala "sıkıcı değildi" demenin de yersiz olduğunu düşünüyorum ben. Ortaya atılan "bu futboldan sıkılıyorsanız birşey bilmiyorsunuz" yargısı bana anlamsız geliyor haliyle.

L dedi ki...

@borges:

"açıp açıp izliyorum" diyince benim de aklıma oynandığı zamandan beri sürekli 2-2'lik arsenal-barça maçını izlemem geldi abi. diğer başka maçlar da var öyle izlediğim ama, bu maç çok başka. malum barça'ya en yakın düzen hep arsenal denirdi, ki doğru. o maçın ilk 20 dakikasında barcelona'nın o kendine en yakın olduğu söylenen takıma karşı kurduğu üstünlük, kelimelerle anlatılamayacak bir şey. işte orda anlıyor insan, bu adamların yaptığının bambaşka bi şey olduğunu. bir nevi "o iş öyle değil böyle yapılır" çektiler adamlara. ki mesela o maçta iniesta yok. her zamanki 11'e göre eksikler var.

Pan Monroe dedi ki...

@ Enjoy The Lappap

aslında o karşılaşmanın çok da adil olmadığını düşünüyorum, Wenger ve La Masia kültürünü kıyaslama adına :) Şu meşhur 2003 Arsenal'ıyla şimdiki Barcelona'nın karşılaşmasını da çok isterdim bunun için. Bu bağlamda Wenger de candır. Çok güzel bir hocadır.

Ben Wenger'in, Wenger'e has 4-4-2 si üzerine saatlerce konuşabilirim. Ama işte bazı oyuncular var ki, onlar da hep muallakta bırakacak bizi.

Fabregas ve Flamini örneklerini ele alalım. Fabregas şu anda parmakla gösterilirken, Flamini sırra kadem bastı Milan içinde. Ki ilk çıkışları itibariyle bana sorsanız, Flamini Fabregas'ın bir adım önündeydi. Oynadığı takım her oyuncunun kaderini etkiler. Ama bazılarınınkini kökünden etkiliyor.

L dedi ki...

ya kültürü kıyasa girmek çok derinlemesine olur zaten. ama o maçla (görebilenler) bu yapının ne kadar müstesna olduğunu anladı. skor filan önemli değil, ki zaten normal şartlarda o maçın ilk 20 dk'sı 6-0 ile geçilirdi. artı bu maçı izleyince, inter'in yaptığının nasıl bir hayvanlık olduğu da anlaşılıyor.

wenger çok çok güzel adamdır, başka kim adada böyle bir futbol oynatmaya girişebilir ki. şampiyonluk gelmedi son düzenlerinde ama hala diretiyor. sayesinde orada da iyi futbol izleyebiliyoruz.

milan'a gitmesi evet, etkili oldu çok ama, arsenal'de kalsa da fabregas daha önde olurdu sanki.

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi söylemekten çekinmeyin.

 

Copyright 2010 Kalender Libero.

Theme by WordpressCenter.com.
Blogger Template by Beta Templates.