28 Ağustos 2010 Cumartesi

Eski yazılarımı karıştırdım. Şubat sonlarında Kocaeli'ye kaybetmişiz, Skibbe gönderilmiş, Mart ortalarında Hamburg'a elenirken Lincoln'den iyice midemiz bulanmış, Kadıköy'e pirince giderken evdeki bulgurdan olduğumuz buhranlı bir dönem. Mart'ın sonlarında Ali Sami Yen'de Eskişehirspor'a kaybettiğimiz maçtan sonra şunları karalamışım: "...İki topuk bir no-look-pass’e kanan taraftar, “Lincoooln Lincoooln!” diye kendisinden hiçbir medet gelmeyecek olan bir puta tapınmıştır adeta bu süreçte. Eskişehirspor maçı ise kaybedilenlere karşın bu açıdan bir dönüm noktası, bir kazanımdır. Nihayet Galatasaray taraftarı sevgiyi, tezahüratı, alkışı doğru yere, yani sahada en az kendileri kadar üzülen, armasını annesine sarılırcasına öpen “sevdalı”ya, canımıza, ciğerimize, kardeşimize yönlendirebilmiştir. Bu, yönetimimizin de feyz alması gereken “doğru” bir reaksiyondur ve Galatasaray Spor Kulübü’ne yakışır, modern, bilimsel, planlı, uzun vadeci bir yönetim anlayışına önayak olmalı, bu yola ışık tutmalıdır." Sezon sonunu hepimiz iyi biliyoruz. Lincoln'den ağzı yanan taraftara soğuk su niyetine bir pazarlama stratejisi geliştirildi. "Parçalı ve Metin Oktay ruhu" kavramları öne çıkarılarak 10 numara ve kaptanlık bazılarının "tribündeki biz" olarak nitelediği, benimse "sevdalı" diye adlandırdığım Arda'ya verildi.

Bugün Arda'nın ne olduğu ile ilgili herkes birşeyler söylüyor. Artık defolup gitmeli diyenler de var, hâlâ onu "4-4-2 oynayacağız anne" sempatikliğiyle hatırlayanlar da. Ama şurası kesin ki Kewell ve Baros ile birlikte takımdaki en üst düzey oyuncu. Karışıklık, ona biçilen rolü ne kadar iyi oynayıp oynamadığıyla ilgili. Emniyet müdürünü ziyaretleri,
Emre Belözoğlu ve Fatih Terim ile olan yakın ilişkisi, kaptanlık konusunda Lincoln dönemindeki tavırları, takımdan oyuncu ve teknik direktör yollayabilecek düzeyde yeniçerivari oluşumların başını çekmesi, takım otobüsüyle tesislere dönmek yerine taksiyle havalimanından ayrılması, geçen yıl taraftarla yaşadığı küslük ve akabinde takımı tribüne götürmemesi, vs. vs. Tüm bunlar "Arda kaptanlığı kaldıramadı" çıkarımını yapmak için yeterli doneler midir emin değilim. Daha doğrusu en başından beri "kaptanlığı kaldırıp kaldıramayacağı" sorusu gündemde tutularak Arda'ya sürekli bir sınav ortamı yaşatılmasının haksızlık olduğunu düşünüyorum. Yani bu ülkede bir onun kaptanlığı mı tartışmaya açık? Tabi ki burada yönetimin kaptanlığı veriş şekli de etkili. "Biz ona Metin Oktay'ın formasını veriyoruz" şeklindeki bir lansman sonrasında spotların ona çevrilmesi kaçınılmaz ve bu da net bir idarecilik hatası. Hele ki en ufak bir zaafınızı kollayan, en küçük bir hatayı size karşı koz olarak kullanabilecek bir medya zihniyetinin, daha doğrusu yanlılığının, namlusunu sürekli ensenizde hissederken. Siz bunu yaparsanız, sizi ve kaptanınızı ilk günkü gibi el değmemiş bir şekilde bırakmazlar tabi. Nitekim Aziz Yıldırım'ın transfer girişimi öyle bir hamle oldu ki, alsa Galatasaray'ın karda açan çiçeğini koparacaktı, alamaması ise gördüğünüz gibi almasından beter. Koskoca Galatasaray kulübünün, taraftarının derdi Arda'nın surat ifadesi! Yıllar yılı Hakan Şükür'ün üzerinde de baskı hep oldu ama, yakın olduğu şahısların koruyucu kalkanından mıdır nedir, hiçbir zaman Arda'da olduğu kadar yıpratıcı olmadı.

Arda'nın sadece futbolunu düşüneceği bir ortamın oluşturulması taraftarıyım. Belki de sırf bu yüzden kaptanlık fazladan bir yüktür omuzlarında. Biz onu ne kadar yalnızca futboluyla değerlendirmeyi başarırsak, o da o kadar oyununa odaklanacak ve kaptanlık mevzusu da kendiliğinden çözülecektir. Arda'nın çok iyi bir Galatasaraylı olduğundan şüphem yok ancak o da şunu iyi bilmelidir ki, kaptanlık iyi bir futbolcu olmanın ötesinde bir iletişim ve idarecilik yeteneğiyle birlikte liderliğini herkese kabul ettirecek düzeyde bir karizma gerektirir. Arda'nın farkına varması gereken daha önemli şey ise, en iyi olmak için kaptan olmanın mutlak bir gereklilik olmadığı, bilakis kaptanlığın, gerek sportif gerekse insani ölçülerde her açıdan yeterli bir birey olmanın doğal bir sonucu olduğudur.

Bırakın Sivas deplasmanındaki hat-trick'ini, Bordeaux maçındaki geri dönüşün yolunu açışını, Beşiktaş deplasmanındaki Aslan duruşunu. Bu adamın Euro 2008'de aldığ
ı sorumluluğu maç maç, dakika dakika hatırlayın. İlk 11 başlamadığı ve kaybedilen Portekiz maçının ardından milli takımın yaptığı sıçramadaki rolünü gözünüzün önüne getirin. Kısacası, ne yapıp edip futbol zekâsı ve oyun bilgisi ülke futbolu ortalamasının çok üzerinde olan bu adamı sadece oyunuyla değerlendirin. Ben onun hakkında hâlâ iyi şeyler düşünmek istiyorum. Yarın birgün çıksa ve "Bu surat , Servet, Barış, Mustafa Sarp gibi kazmalarla, Hakan Balta gibi kansızlarla bir bok olamayacağımızı anladığım, ancak bu kadroyu ben kurmadığımdan değiştirmeye gücüm yetmediği içindi" dese, veyahut çok daha anlamlı ve geçerli bir sebep sunsa ne düşünürdünüz? Hadi soruyu tersten sorayım, Arda bugün ne söylese ona ettiğiniz küfürleri geri alırdınız? Benim Arda'dan bir yaş küçük, gece arkadaşında kalmak veya tatile gitmek için benden izin isteyen bir kardeşim var. Ona baktığımda Arda'nın yanlış insanların yanında büyük hatalar yapabilecek bir "çocuk" olduğunu hatırlıyor ve sırf bu düşünceyle bile hoşgörüyü hakettiğini düşünüyorum. Doğrudur, çok daha büyük takımlarda aynı sorumluluğu alan yaşıtları var mutlaka, ama insanları yetiştikleri toplum ve şartlardan soyutlayamazsınız. Ne kadar yazılıp çizilse de içeride tam olarak neler döndüğünü bizler bilemeyiz. Ama ben onu hâlâ Hamburg maçının hemen sonrasındaki röportajında ağlamaktan şişmiş gözleri ve titreyen sesiyle hatırlıyorum. Umarım o da hatırlıyordur..


www.tips-fb.com

3 izleyici sahaya girdi:

fazıl dedi ki...

"....Tüm bunlar "Arda kaptanlığı kaldıramadı" çıkarımını yapmak için yeterli doneler midir emin değilim. Daha doğrusu..."

Evet yeterlidir bence.Ancak..Keşke bunlarla bitseydi.tek bunlar olsaydı.Bu konuda yazılacak on sayfa yazı var...Suçlu mu ? Kurban mı ? Herikisi ve daha fazlası mi ?

Neyse , olan oldu .Çocukluktan - adamlığa atladı .Arada gençliğini yaşamadı . Bu melodramı önleyecek entellektüel ve kültürel birikimi , altyapısı olmadığı için . Tahsili ve görgüsü kısıtlı , yol gösterenlerin sahte kimlikli "baba"lar olduğu için vs..vs..

"Orman" dan , sağlıklı çıkamadı . Şimdi "O" nu sadece 90 dk. oynadığı top ile değerlendirmek durumundayız , bir tek sahada yaptıkları veya yapamadıkları ile ...Bu da onun bu meslekteki geleceğini belirleyen olacak . Sadece bu , yani .."Diğerleri Gibi"...

Pan Monroe dedi ki...

Arda geçen sezonun sonunda ciddi bir yol ayrımındaydı. Hala da belirlenmiş değil yolu aslına bakarsan bana göre.

Arda'ya bazen çok kızıyorum, hem de çok. Sonra bütün bu yönlendirmeleri ve yaşını gözümün önüne getirince kızgınlığım geçiyor. Ama bir gerçek var ki, bütün bu ortam içinde normal kalmasına da imkan yok. Ve şimdi öyle bir noktadayız ki, Ondan kaptanlık alınsa, bu da yepyeni bir polemik konusunu beraberinde getirecektir. Fakat ne olursa olsun o "taksi" macerası kabul edilebilir gibi değl benim için. Arda bunun nelere malolacağını senden benden iyi bilirken, bu malzemeyi vermemeli.

Arda eskişehir maçında inanılmaz bir defansif performans gösterdi, ki aslında bunu yapmaması lazım. Ama bu karmakarışık ortamda "sorumluluk" bilincini de bu şekilde taşımaya çalışıyor haklı olarak. Doğru dürüst bir takım içinde çok iyi bir forvet-kenar olarak kendini çok iyi geliştirebilir oysa. Bunun için çabalıyor, şutlarını geliştiriyor. Ama iş dönüyor dolanıyor geminin kaptanı konumuna sokuyor onu.

AslanlıYol dedi ki...

Yeterli doneler midir diye sıraladığım şeylerden bazılarını ayırmak lazım. Örneğin emniyet müdürünü ziyaret etmesi veyahut FT ile olan yakın ilişkisi gibi konular onun kaptanlığı veya oyunculuğu ile bağdaştırılmamalı, sinema olayına hiç değinmiyorum bile. Bir kaptandan saha içinde ve dışında beklenen şeyler bellidir, bunların dışında kalanlar o insanın özel hayatına ilişkin kendi tercihleridir. Birine vurmak istediğimiz zaman bunun hedef gözetmeksizin olmasına benim tepkim, yani sapla samanın karışmasına. Napalım yani Emre abisini, Fatih babasını çok seviyorsa.

Taksi olayında sana tamamen katılıyorum, tıpkı geçen yılki fener maçında leo franco dakikalarca ıslıklanırken kaptan olarak bir tepki koymadığında olduğu gibi.

Sorun Galatasaray'da "kaptanlık" mercisinin ütopik bir "ideal insan" düzeyine taşınmış olması. Metin Oktay'ın gölgesi Demokles'in kılıcı gibi sürekli başının üstünde durmamalı. "O kendisine tekme atanın başını okşardı" gibi abuk kıyaslamalar "bir kaptanda olması gerekenler" başlığının dışına çıkartıyor mevzuyu.

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi söylemekten çekinmeyin.

 

Copyright 2010 Kalender Libero.

Theme by WordpressCenter.com.
Blogger Template by Beta Templates.