9 Mayıs 2010 Pazar



Futbol taraftarlığında bloglar ve sözlük üzerinde böyle bir girizgah vardır.

"Bir Gassaraylı olarak fenerin penaltısının çalınmadığını düşünüyorum.."  
"Bir Fenerbaççeli olarak Optik'e allahtan rahmet diliyorum"

 "Bir Beşittaşlı olaraktan gaassarayın acısını paylaşıyorum.."

İyi bok yiyorsun, afferim sana. Sanki çok müthiş bir paye bağışlıyorsun. Sanki farklı takımı tuttuğun halde bu yorumu yapman seni peygamber yapıyor. Mutlaka belirt o "bir bilmemne olarak.." ön tanımını başta.

İnsanoğlu acınası bir varlık, orası kesin, hepimiz öyleyiz. Hele ki bu yüzyılda, bu koşullarda ve yüzeysellikte, çok uzun senelere varan bir ergenleşme süreci yaşıyoruz. Bu da şu demek; insanın kendi göstergelerini yaratmaktan uzaklaşıp, gittikçe kendisine ezberletilen kodlar üzerinden hayatını sürdürmesi. Üstelik dünya görüşü ne olursa olsun değişmez bu. Herşey bu kodlar üzerine kurulu.Bütün bu bilişim teknolojisin yarattığı afra tafra gazoz ağacı.

İşte Mehmet Uzun isimli kardeşimiz  bunlara çok uzaktı. Geçirdiği hastalık zaten başlı başına buna engelken, daha da önemlisi tüm bu boş işlerle uğraşmaya tenezzül etmeyecek bir yaştaydı. Ve o boş işlere yetişecek bir zaman tanımadı ona ömrü. Herşeyi unutup beşiktaşı hatırlaması, renkdaşları ve biz futbolseverler için,  yepyeni bir sıfat tamlaması yaratıyor; Buruk mucize.

Yaşasaydı, o da büyüyüp, "bir beşittaşlı olarak.." diye başlayan cümlelerle kendini var etmek için beyhude ve saçma sapan bir dünyanın içine girecekti belki de. Ama bütün bu boş işlere rağmen, hayat da çok tatlı be arkadaş.İnsan zavallı da olsa, bu gezegende başka bir tür olmadığı için kimse birbirine çaktırmıyor bunu.

Bir klişeyle girdiğim yazıyı, bu klişenin deneysel bir versiyonuyla bitirmek istiyorum;

Bir ateist olaraktan dilerim ki ben yanılıyorumdur ve küçük Şifo cennet'in en kral çimlerinde Baba Hakkı'yla penaltı çekişir.   

Gerekirse biz yanalım anasını satayım, zaten pervane olmuşuz...
www.tips-fb.com

5 izleyici sahaya girdi:

Adsız dedi ki...

Seni bu şekilde kabul edebilmem mümkün değil. Bunu açıkça söylüyorum. Çünkü temel idrak bir olmadıkça, hayatın geriye kalan bütün paydalarında birleşmek de zor, hatta imkansız oluyor..

Bunun "başkalarına saygı duyma" ile de bir alakası yok. Bu tamamen ilk adımı atma meselesi.. Çünkü ilk adımı atmadan 2. adımı atabilmek mümkün değildir. Böylece ikimizin aynı anda ilerlemesi de söz konusu olmaz. Sadece eğlenceli vakit geçirme adı altında birbirimizi kandırmış oluruz. Öz samimiyet ise sıfırdır.

Bu olay sadece benim değil, senin adına da böyle.. Mükemmel derecede anlaşsak ya da tartışsak bile bir şeyler hep yarım kalacak.. Birbirimize sahte gözükmekten ileriye gidemeyeceğiz. Ben cümlelerimin arasında "Allah" ismini kullanınca senin için sıkılacak.. Dahası ben yazılarımda bu gibi kelimelere yer verip vermeme konusunda tereddütte kalacağım. Sırf sana dokunmasın diye.. Böylece bilinç altımda kendimi frenleyerek, özümü irdelemiş ve içtenliğimi de kaybetmiş olacağım..

Bu durum senin için geçerli değil. Çünkü senin insan üstü olmayan en büyük paydan, sadece insan olabilmek.. Benim için ise böyle değil. Bu yüzden eğer üzerinde durduğum hassas konulara duyarlı olan benim gibi kişilerden nefret etmiyorsan, beni kabul edebilirsin. Ben ise senden nefret etmesen bile seni kabul edemem. Aramızdaki fark bu.

Zaten seni bu halinle özümsemiş olsam, her yazımda sana ait bir gönderme arayacaksın. Günün birinde de belki de nezaketten beni kovmayacaksın ama "git artık be kardeşim" imalı tavırlar koyacaksın bana...

Fakat bu durum nefsani bir tereddütten kaynaklanmıyor. Kendini dışlanmış hissedesin diye de yazmıyorum bu satırları. Aslında sana yardım etmek istiyorum. Fakat sana uzatılacak doğru elin, benim elim olmadığını da biliyorum.

İşte bu durum gerçekten çok acı bir durum... Çünkü bir şeyler yapmak istiyorsun, fakat yapacak gücün yok. Kalp kırmak da istemiyorsun.. Gel de çık işin içinden. Şu andaki dertlerim ileriki yazılarıma da taşınabilir. Bu yüzden daha şimdiden, "bu yazın, son yazın olsun usta.." diyorsundur sen bana.. Bunu hissediyorum.

Ne diyeyim Ersel. Senin gibi zeki, ilim irfanı aşmış bir insan nasıl olurda aklını felsefi sorulardaki çıkmazlara teslim eder anlayamıyorum. İnsan her şeyi aklıyla çözemez ki..

Allah'ın varlığını ve boş yere yaratılmadığını aklınla çözebilirsin. Fakat niçin yaratıldığını aklınla çözebilmen mümkün değildir. Bu gerçeği Allah sadece peygamber ve kitap vasıtasıyla insanlara duyurmuş. Aksi halde Allah'ın bizden ne istediği konusunda bizim hiç bir bilgimiz olmayacaktı. Bu konuya da fazla girmek istemiyorum. Çünkü biz daha ilk ve en önemli meseleyi aşabilmiş değiliz.

Biliyorum şu anda sana çok antipatik geliyorum. Çünkü seni yönlendirmeye çalışıyorum. Bu yüzden kendini belki de baskı altında hissedebilirsin. Fakat dediğim gibi benim tek amacım seni imana kavuşturmak ve böylece seni sonsuz bir azaptan kurtarmak.. Başka bir şey değil..

Adsız dedi ki...

Tabi böyle bir durumun olabilmesi tamamen sana bağlı.. İlk önce gerekiyorsa sabahlara kadar düşünmelisin. En küçük bir mikroorganizmadan, uzaydaki dev galaksilere kadar neyi incelersen incele, en ufak bir kusur bile bulamazsın. Her şey muazzam derecede detaylarla yaratılmıştır. İşte burada bir "akıl" devreye girmiştir. Tüm bunları düşünmelisin..

Nasıl ki her kitabın bir yazarı, her şarkının bir bestekarı ya da her sehpanın bir tasarımcısı bir ustası varsa, bu evrenin de bir sahibi vardır. Tüm bunları düşünmelisin..

sadece aklının erebildiği basit gerçekleri felsefi çıkmazlara girmeksizin idrak etmeye çalışmalısın Ersel.. Yani Allah'ın varlığını ve boş yere yaratılmadığın gerçeğini.. Bunu pekala sadece aklını kullanarak yapabilirsin.

İnsan aklının alamadığı soruları da ehil bir alimden öğrenmelisin. Doğruyu bulmak için mücadele vermelisin.

"Ben işin içinden çıkamadım, bu yüzden hiç bir şeye inanmıyorum" demek koskocaman bir ziyandır.

Düşün bir kere, en basit bir örnekle insanın kanayan bir yarasını kapatabilmek için birbirinden farklı hücreler, ortak bir amaç uğruna aynı doğrultuda hareket ederek o yarayı nasıl kapatıyorlar? Bu olay bile aslında başlı başına bir mucizedir. Allah'ın varlığının delilidir.

Biz bu gibi konuları basit ve ruhsuz anlatımlarla işlemişizdir. Fakat acaba hiç düşünmüş müyüz ki o hücreler o akan kanın kapatılması gerektiğini nereden biliyorlar? Aralarında nasıl bir iletişim var ki hep beraber hareket ediyorlar? O trombositlerin o anda devreye girmesi gerektiğini kim söylüyor? Ya da o trambositler o kanın aktığını nereden biliyorlar da işe konuluyorlar? Tüm bunları düşün Ersel..

Şimdi her şeyi bizim için yaratan Allah parmağımızdaki kan kanamasın diye bizi bu kadar düşünürken, biz ölünce toprak olacağız ve bir hiçliğe mi gideceğiz? O halde neden Allah bize yaşarken değer veriyor da ölünce yok olup gidiyoruz, hiç bir kıymetimiz kalmıyor? Bu mümkün mü yani? Peki mümkünse o kanın kanamaması için bizi düşünmesinin anlamı ne o zaman?

Sadece aklını kullanmanı istiyorum senden. Sen bu zamana kadar aklının alamayacağı çıkmazlara girdiğin için büyük bir yanılgı içerisine düşmüşsün. Bu yüzden yapman gereken sadece insan aklının alabileceği basit soruların cevabını bulmaya çalışman.. Bu konuda bir alimden de yardım alabilirsin. Böylece Allah'ın varlığını da idrak edebileceksin Ersel..

Sana akılsız dediğim için bu durumu bir hakaret olarak algılamanı istemem. Seni sadece düşünmeye davet ediyorum. Hepsi bu..

Bu arada bu yazım canını sıkmasın. Çünkü ısrarcı olacak değilim. Ben sadece sana iyi niyetli bir yön vermek istedim. Çünkü benim inancım gereği sen ziyan olacaklardansın. Ve bu gerçeği bile bile boş bir futbol muhabbetine ortak olamam seninle.. Bir taraftan gülüşüp, eğleneceğiz, bir taraftan da ölüm sana yaklaştıkça ben devamlı acı çekeceğim.

Şimdi sanıyorum ki, 1. adım atılmadan, 2. adımın atılmasının anlamsız oluşunu sanıyorum ki daha iyi anlıyorsundur..

Allah seni doğru yola iletsin. (Amin)

Pan Monroe dedi ki...

usta ne yaptın sen ya, evlenmiycez be :)

Bak; böyle şeyleri çok konuştum ezelden beri, soru sordular cevaplar da verdim. Lakin sene olmuş 2010, ben gelmişim 30 yaşıma, bu saatten sonra bu olayı bu şekilde tartışmak, en kibar tabiriyle "sıkıcı" gelir bana. Hele ki futbolla ilgili çok alakasız bir durumun içine sıkışması da cabası.

'İşin içinden çıkamayıp inanmamayı seçmek' Gerçekten durumun bundan ibaret olduğu sonucunu çıkardıysan helal olsun, ne diyeyim. Şimdi tür ve genetik açılımlarından, zamanın ötesindeki uygarlık kavramlarından bahis açmak istemiyorum. Ki birinci bahsettiğim konu hakkında okuduğum makaleler kadar bilgi sahibiyim sadece, ahkam kessem de anlamam konulardan. Ama konuya şöyle bak; senin nihayetinde bir maneviyatın var, benimse yok bu konuyla ilgili. Bu yüzden ben belirli bir süreden sonra ne söylesem senin maneviyatını taciz ederim. Ki bu yüzden de insanlarla din konusunda konuşmayı sevmem, saygı duyarım yalnızca.

Ama gerçek olan şu; varlık felsefesi, ya da ismini her ne koyarsan, ya da istersen epistemolojiyle formülize edebileceğimiz birşey olsun; İnsan her şekilde varlıkla ilgili, var olmakla ilgili düşünmeye çalışır, (düşünmelidir demiyorum) Ve eğer tüm bunların merkezinde bir tanrı varsa, ki var diyelim, sen beni hidayet yoluna çağır diye yok o tanrı, eğer onun için varsa zaten ben ona değil sana inanırım :) sadece bunu böyle yorumla da rahatla bari en azından.

Nezaketin için tekrar teşekkür ederim sevgili dostum. E madem kabul edemiyosun beni olduğum gibi, sağlık olsun.

Adsız dedi ki...

Ersel, sana bu son yazım..

Dediğim gibi sen felsefi soruların çıkmazlarına düşmüşsün. Aslında gayet basit bir mantıkla idrak edebileceğin bir olayı inkar edebilmek için elinden gelen her şeyi yapıyorsun. Bu uğurda sadece elinle küçük bir kulbü yakalamaya çalışıyorsun. Fakat o tuttuğun kulbün hiç bir dayanağı olmadığını bilmiyorsun.

Allah tabiki vardır. Allah'ın varlığını tartışacak değilim seninle.. Ben sadece sana basit bir düşünce metodu sundum. Sana yardımcı olmak istedim. Fakat insanlar kendilerini yönlendirmek isteyenleri genellikle pek kaideye almazlar. Çünkü özgür iradelerine baskı yaptıklarını düşünürler.

Yazdığın soruya yönelik küçük bir örnek vermek istiyorum sadece.. Diyelim ki sen ilk defa gördüğün bir teknolojiyi ondan bi haber olan insanlarla paylaşıyorsun ve bu teknolojik aletin bütün donanımlarını ve insanlara ne kadar faydalı olduğunu onlara anlatıyorsun. Şimdi bu aletin var oluş nedeni sen onu ondan bi haber olan insanlara anlatasın diye mi?

Dediğim gibi bu sana son yazımdı. Bundan sonra istediğin kadar arkamdan konuşabilirsin ama sen aklını kullanmıyorsun Ersel..

Erşen..

Pan Monroe dedi ki...

"Allah'ın varlığını tartışacak değilim seninle"

E tam olarak onu yapıyosun şu anda be güzel kardeşim. Ve bunu yaparken rahatsız edici noktada bir "cemaat" ağzı da kullanmaya başladın nedense. Hayır bunla ilgili bir "inkar makalesi" falan yazsam da bu yorumları onun altında paylaşma ihyiyacı hissetsen anlarım, saygı da duyarım. Ama ben zaten alakasız olan bir konuyu kapatmaya çalıştıkça sen samimiyetten de çıkıp beyhude bir kibire atıyosun kendini.

"Sen felsefi soruların çıkmazlarına düşmüşsün." bu ne demek lan? :)Ne kadar tanıyorsun beni, neye nasıl bir açıklama getireceğimi ne kadar biliyorsun ki daha önce hiçbir fikir beyan etmediğim bir konuda zihnimi okuyorsun? Hayır bi dağın tepesine çıkıp buhran sonucu isyan ettiğimi mi sanıyorsun? Merak etme, senin teknolojiydi uyumdu diye sıraladığın örneklere bir açıklama yapmadan "Ay evreni açıklayamıyorum ama allah da yok" diyen bir angut olmadım hiç hayatımda. Öyle olsaydım bile bu konuda derin yargılar yapmanı doğuracak bir neden yok ortada, ama emin ol değilim.

Benim anlamadığım şey esas şu; senin için bu kadar önemli olan, 3 gün internette futbol konuştuğun insanla, o futbol muhabbetinden bile seni uzaklaştıracak ve araya sınır koyacak bir maneviyatı bu kadar mı savunabiliyorsun?Beni üzen ve kızdıran budur aslında. Ben en son din konusunda inançlı bir insanla hararetli bir konuşma yapalı heralde bir 10 sene olmuştur. 10 sene önce bile böyle konuşmuyorduk bu mevzuları, en azından bir miras hukukundan, Einstein'dan falan bahsediyorduk. Bu duygusal bir iş değildir. Evren yaratılmamıştır, maddenin kaynağı şudur, yapısı budur dersin. Karşındaki inançlı insan da "ama devenin hörgücündeki harikalığı nasıl açıklayacaksın? Madem öyle neden maymuna dönmüyoruz" önermelerini getirir, karşılıklı saçma sapan bir polemik oluşur. İşte tam da bu yüzden sevmiyorum konuşmayı. Hala da sevmiyorum.

"neden allaha inanmalıyız?" böyle sorular vardır,ortaokul müfredat kitaplarında. Subliminal mesajını babalar gibi de dayar 12 yaşındaki çocuğa. Çünkü din bu adı üzerinde. Hoş, bu yaklaşım o müfredatın tarih kitabında da farklı olmaz ya, hadi neyse.

Ben sana saygı duyduğumu söylüyorum, sen bana duymadığını söylüyorsun. E peki eyvallah canın sağolsun diyorum, hala ısrarla uzatıyorsun, yönlendirmekten bahsediyorsun. Seni tanımıyorum bile, bir de karakter haritamı çıkartıyorsun :) Seninki de hakkaten zor zanaat. Dediğim gibi güzel bir insansın, iyi niyetli bir insansın, en azından tahmin ettiğim kadarıyla öylesin. Ama bu işler böyle konuşulmaz. Keşke "sktir lan zındık" deseydin de, şöyle analizler yapmasaydın. Yanarım yanarım da ona yanarım.

Bu arada bana sallayıp sallayıp "bundan sonra istediğin kadar konuş" demek de moda oldu anasını satayım :) Tamam sen de izin verdin sağol..

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi söylemekten çekinmeyin.

 

Copyright 2010 Kalender Libero.

Theme by WordpressCenter.com.
Blogger Template by Beta Templates.