8 Mayıs 2010 Cumartesi

Biri gelip "Türkiye'de bildiğin en iyi profesyonel kimdir?" diye sorsa, hiç tereddüt etmeden Emre Aşık derim. Konu iş ahlakı olduğunda, çoğu alan gibi futbolda da sınıfta kalıyoruz. Profesyonellik kavramını tanımlarken de genelde hep aktif 11 oyuncusu olarak istikrarı sorgulanır oyuncunun. Oysa ki iş ahlakı, aslında 'kulübede oturan adamın' bunu ne kadar ciddiye aldığıyla başlıyor.

Emre'nin hangi takımı tuttuğu hep bir rivayettir. Bu kadar yıl futbol oynayıp da, bir formayla bütünleşmemiş başka bir isim göremezsiniz Türkiye'de. Galatasaray taraftarı onu çok sever, ama bu sevgi aslında sembolleşmeyecek bir sevgidir. Bu açıdan bakıldığında belki çok güzel bir durum değil. Ama bu gerçek başka bir şeyi gösteriyor: Emre'ye herkes çok büyük saygı duyuyor.

 Lucescu'yla geçen 2001-2002 sezonu ve Ankaraspor dönemi hariç, direkt 11 oyuncusu olduğu bir sezon yok neredeyse 10 yıldır. Buna karşın her dönem en hazır yedek,her görev verildiğinde vasatın üstüne çıkan bir performansı var. 2008 Avrupa şampiyonasında da bunu birkez daha tescilleyip kendine hayran bırakmış bu adam. Hani eğri oturalım doğru konuşalım. Bu kadar yıllık kurdu bu adam Türk futbolunun, kimler gelmiş kimler gitmiş onun zamanında. Milletçe bizi en çok bitiren "kulis" hastalığının da en alasını yapabilecek bir futbolcu. Ama yok, bir adamın adı hiç mi böyle muhabbetlerde geçmez? 

Örneğin Song'un beşte biri fiyatına oynuyordu Emre, Gerets zamanında. Yanındaki yabancıdan 1 kuruş az para alsa her lafı dönüp dolaştırıp buna getiren,getirmese de gönderme yapan oyuncuların geleneğe dönüştüğü bir ülkede, hatta kulüpte, Emre sadece minnet etmeyi bildi ve aldığı paranın karşılığını vermeye çalıştı. Bu açıdan bakıldığında örneğin bir Deniz Barış'la kıyaslanması da çok yanlış Emre'nin. Emre hiçbir zaman "yetersiz" bir oyuncu da olmadı ki. Hiçbir zaman belediye zihniyetine bağlayıp "nasolsa yedeğim ne kasıcam" demedi, baştan beri belirttiğimiz gibi hayranlık uyandıran da budur.

Futbolculuğuna gelirsek, ekseriyetle agresif ve sert,hatta çoğunlukla futbolun "pisliğini" kullanan bir adam var saha üstünde. Tıpkı Lugano gibi. "Böyle şeyleri yapmaması lazım" cümlesiyle sevgili olsalar da bu adamlar, aslında çoğu defans oyuncusunda olan bir özelliktir bu. Efsane point-guard Gary Payton, "rakibin elinden topu almak istiyorsanız,önce aklını almalısınız" der. O da durmadan konuşup, oyun dışı küçük yaramazlıklar yapıp rakibin konsantrasyonunu altüst ederdi.  Bu noktada benim bir futbolsever olarak bu anlayışı savunmam beklenemez. Üstelik ucunun nerelere dayandığı da, 2006 dünya kupasının finalinde gördüğümüz bir talihsizlik. Açıkçası Maldini-Bobby Moore ve Baresi dışında, hem gayet efendi olup hem de çok iyi bir savunma oyuncusu olanına rastlamadım ne yazık ki.  Yine de şöyle diyelim; ağır edepsizlikler yapmadığı sürece, bir defans oyuncusu  için mazur görülebilir. Burdaki kıstası da Lugano-Bilica arasındaki farkla verip, olayı noktalayalım. Zira Emre'nin de oyunculuğu bundan ibaret değil. Ama bu bir bütünü oluşturmasına katkı sağlıyor. Türkiye'nin adam markajı konusunda belki de gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biridir Emre. Hele bir de günündeyse marke ettiği adamı futboldan bile soğutabilir. Futbolu 30 yaşından sonra öğrenmesi ve bu yaştan sonra dengeli oynamaya başlaması acıdır tabi, lakin bu zaten her mevkide her oyuncudaki sorunumuz.

Umarım bundan sonraki hayatında da başarılı ve mutlu olur. Teşekkür ederiz Emre Aşık.
www.tips-fb.com

0 izleyici sahaya girdi:

Yorum Gönder

Düşüncelerinizi söylemekten çekinmeyin.

 

Copyright 2010 Kalender Libero.

Theme by WordpressCenter.com.
Blogger Template by Beta Templates.