Sezonun son derbisini de böylece atlatmış olduk. Öncelikle hemen mücadele gücü ve tansiyonu çok yüksek bir maçtı diye klişe bir giriş yapalım, ve hakem konusuna girmeden önce maçı yorumlayalım.
Mustafa Denizli bu maçla ilgili çok eleştirilecektir. Bobo'yu forvette yalnız adam konumunda sayarsak, Tello dışında hiçbir ofansif oyuncu olmadan maça başlaması, buna sebep sayılabilir. Yalnız burda konuşulması gereken bir gerçek de var ki, çok şanssızdı Mustafa hoca.
İlk yarıda büyük ihtimalle maçı kitlemek istedi. Fenerbahçe'nin orta sahada büyük ve sinir bozucu bir hakimiyeti var çünkü derbilerde. Tempolu da oynamıyorlar ama çok koşarak bu bölgeyi kontrol altında tutuyorlar. Mustafa hoca büyük ihtimalle ilk yarı maçı kitleyip, ikinci yarıda da hamlelerini yapmayı planlıyordu. Ama 1. dakikada gelen gol, Beşiktaşı tüm bir yarı boyunca etkisiz bir anadolu takımına çevirdi.
Burda hocanın son zamanlarda çok sık kullandığı enteresan diziliş de rol oynadı tabi. İbrahim Toraman'ı ileri geri körükleyen sarkık bir libero gibi kullanıp, 3 lüden bozma 4 lü defans arası tuhaf bir dizilimi vardı Beşiktaş'ın. 3-6-1 gibi.. Burdaki en kritik adam da İbrahim Kaş'tı. Bek desen değil, stoper desen o da değil. Bu şartlar altında da gayet asimetrik bir yayılış gözledik. Beşiktaş'ın sağ tarafı bomboştu ilk yarıda. Tello ara sıra buraya gelse de, zaten maçın genelinde de hiçbirşey yapmadı. Sol tarafa baktığımızda ise iki bek arka arkaya oynarken, önlerinde bir de Tello vardı. Buna rağmen bu bölgeden de hiçbir dengeli akın gerçekleştiremediler.
Şimdi, işin bir de Fenerbahçe kanadı var tabi. Fenerbahçe her zamanki sağlam, kontrollü 4-4-1-1 ini uyguladı. Ayağa pas yaptı. Arada istediği gibi vitesi de yükseltti. Ama üç adam çok öne çıktı. Alex, Topuz ve Özer. Alex Topal'a ne yaptıysa, aynısını Fink'e de yaptı. Türkiye'ye geldiğinden beri yapmadığı şeyleri yapıyor bu sene. Aslında çok üstünde durulması lazım, eğer bunda Daum'un katkısı varsa da yiğidi öldürüp hakkını yememek gerek. Sezonun ilk maçında yıldızlaşan ve Alex'i bitiren bir Fink hatırlıyoruz. Yine aynı adam markajını uyguladı. Ama bu sefer Alex, tıpkı Topal'a yaptığı gibi orta sahaya çıkardı kendini, kanatlara indi, yani statik bir hat üzerinde değil, gezgin oynadı. Böylece Fink'in de pozisyon tercihlerini ve oyununu ciddi şekilde etkiledi. Diğer oyuncular Mehmet Topuz ve Özer de çok koştular ve rakip beklere üstünlük kurdular.Özellikle Mehmet Topuz mükemmeldi. İbrahim Üzülmez'i hiç hücuma çıkarmadı, resmen bitirdi onu fizik gücüyle..
Maçın ikinci yarısı ise tamamen karşılıklı hamlelerle geçti, yani aslında beklenmeyen , fahiş işler olmadı. Tabi hakem ve tansiyon faktörlerine gelicem, onları oyunun içinden çıkartarak konuşuyorum.. Herkes Denizli'den ikinci forveti sokmasını bekliyordu ama o doğru olanı yaptı bana göre. Ne yaptı? İbrahim Kaş'ı çıkartıp 4lü defansa geçti. Toraman'ı sağ tarafa koydu. Fink'i adam markajından çıkarıp serbest bıraktı. Uğur İnceman'ı da ortaya alarak orda daha çok pas yapan bir takım oluşturmak istedi. Burdaki tek eleştirilecek şey; Uğur İnceman ya da Tello yerine Serdar Özkan'ı alabilir miydi sorusu olabilir. Ama dediğim gibi, Denizli'nin tercihi kanat akınından ziyade pasla oyunu kontrol etmekti. Tabi son on dakika Serdar ve Holosko'yu ardarda niye oyuna aldı, ona benim de bir cevabım yok. Daum'un da bu yarı yaptığı tek hamle (Semih'i hamleden saymıyoruz tabi) Toraman karşısında yorulan Özer'i çıkartıp Wederson'u almasıydı. Tabi Hüseyin Gökçek de bir üçüncü hamleyi yaptı sonra bu bölgedeki eşleşme için. Canı çekti kesin.
Ama öyle veya böyle, Beşiktaş etkili oldu, topu tutup organize hücumlar geliştirmeye başladı 4-5-1 e geçiş yapınca. Tüm Beşiktaşlı arkadaşlarımızın kabul etmesi gereken birşey var ki, bu takımın gol atmak için yapabileceği şey bu. Eminim ki çoğu 2. santraforun alınması gerektiğini düşünmüşlerdir. Ama öyle bir durumda bu orta sahayla Fenerbahçe'ye etki kurabilmeniz için sizin de bir Alex'iniz olması lazım. Tello'nun yapabildikleri bu kadar işte. Beşiktaş takım olarak baskı kurdu, takım olarak geldi. Bir tek Üzülmez, hiç bir varlık gösteremedi. Mehmet Topuz resmen bitirdi onu, bir de üstüne faul yaptırdı sürekli. İbrahim abimiz güçsüz kaldı malesefErnst ve Fink ikilisi de gayet etkili olmaya başladılar ikinci yarıda.Toraman gitti geldi. . Belki bir pozisyon yaratamadı ama oyunu rakip sahaya da yıktı. E penaltıyı da kaçırdıktan sonra, iyice oyundan düştü zaten.
Kısacası, bana göre maçın hakkı beraberlikti. Ama Fenerbahçe için de haketmediler dersem haksızlık olur. Çok akıllı oynadılar yine, ve tabi ki kusursuz mücadele ettiler , her iki takım da. Bu maçın güzel tablosu.
Gelelim çirkin tablosuna ve hakem Hüseyin Gökçek'e. Lugano'nun yaptığı bariz penaltıyı vermedi. Daha doğrusu görmedi diyelim, ki olabilir. Sonra Bilica'nın yaptığı harekete penaltı verdi. Şimdi burda hakemden önce Bilica'yı konuşmak lazım. Bu herif hakkaten bu ülkenin üç büyüklerinde oynayacak adam değil. Hakkaten o kadar aciz değiliz be kardeşim. Asabiyetine, pisliğine,sertliğine hiçbirşey demiyorum. Lugano da öyledir, ama çok severim bir galatasaraylı olarak. Aslanlar gibi defans oyuncusu herif.Defans oyuncusu dediğin centilmen olmamalı zaten, hatta kışkırtıcı olmalı rakip forvet için. Ama bu Bilica'yı gördükten sonra bizim Servet'e dengesiz demek ayıp olur yahu. O nasıl bir topa geliştir Bilica? Ben ömrümde böyle bir hamle görmedim. Fenerbahçe yönetimi kesinlikle seneye bu heriften kurtulup adam gibi birini almalı, yoksa çok yakar bu takımı. Bir değil iki değil, Bursa maçında da aynısını yaptı, takımını bitirdi.
Ha, işin hakem kısmına gelelim. Bilica o hamleyi yaptı, sonra o hamleyi yapacak adamdan beklenen dengesizliği de yaptı. Gitti penaltı noktasında bir çukur kazdı. Artık altınlarını mı gömecek oraya, kemik mi gömecek ne yapacaksa, Fenerli arkadaşlar alınmasın, ne yaptığını, nasıl bir protesto şekli olduğunu çözemedim. Bu hareketin karşılığı kesinlikle kırmızı karttı bana göre. Ama veremedi Gökçek, bir de üstüne çukurun üstünü kendi kapattı bi güzel. Şimdi Ahmet Çakar tandaslı bir yorum yapmak istiyorum; Eeey benim Hüseyin Gökçek'im, vay benim Hüseyin Gökçek'im, kaz yavrum, kaz evladım, kaz çocuğum.. Ne diyeyim ben sana.
Sonra kontrolünü tamamen kaybetti. Beşiktaşlı gözle bakanlar Fenerbahçe'ye meyilli kararlar izlediğini düşünebilir, ama aslında ne yaptığını kendi de bilmiyordu, iki takımı da çileden çıkardı Gökçek. Ernst'e gösterdiği kırmızı kart doğru, tartışılacak bir tarafı yok. Ondan sonra göstermediği kartlar var, ve artık 92. dakikaya gelinmişken, maç boyu bir çok ikili tartışmayı uyarıyla geçiştiren, çukur bile kapatan hakem Gökçek, gayet masum bir gerilimin sonunda iki oyuncuyu da yok yere attı. En fazla sarı kart gösterilebilirdi, bana göre ona bile gerek yoktu. Üstüne Alex-Sivok gerilimi oldu. E onları da atıp tam tüy dikseydi madem. Onları niye atmadığını yine anlamadık. Arada bir de Rüştü sarı kart gördü koşup geldiği için.
Türkiye'deki hakemler eleştirilirken hep söylenen şey, avrupadaki, İngilter'deki hakemin de aynı hataları yaptığı. Kardeşim; olay hata mata değil ki. Evet İngiltere'deki hakemde korkunç hata yapıp maçın kaderini etkiliyor, bu doğru. Ama Türkiye'de hakemler kendileri başlı başına hata zaten. Korkaklar, kararsızlar ve kötüler, bir de üstüne hatalar yapıyorlar, hatalar en masum şey, merak etmeyin. Hayır silah zoruyla şu işi yapsalar derim ki üzerlerinde çok baskı var. E arkadaş, o baskıyı kaldıramıyorsanız niye hakemlik yapıyorsunuz ki? Bıktım lan oyuncudan tırsan, pısan, pozisyondan "aman görmiyim" diye kaçan hakem görmekten. Bir de fenerlisi galatasaraylısı beşiktaşlısı der ki taraflılar. Kardeşim taraflı maraflı değiller bu adamlar, taraf olmak da bir irade ister. Bu adamlar iradesizler, korkaklar, sorunları bu, acı ama gerçek. Güzel ülkemdeki "ne şiş yansın ne kebap" ekolünün temsilcilerinden yalnızca birini oluşturuyorlar işte,lakin şiş de kömür oluyor,kebap da. Allah güç versin, allah şifa versin, akıl fikir versin, ne diyelim..
0 izleyici sahaya girdi:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi söylemekten çekinmeyin.