En güzeli şunu söylemek; hepimiz dışardayız, ona dışardan bakarak tanımlıyoruz, böyle seviyoruz. Her sevginin bir hikayesi varsa, bu da benim hikayem...
1994'ün yazıydı. O yılın o mevsimine kadar; biri yarım yamalak hatırlanan (İtalya 90 dünya kupası) biri de Yugoslavya'nın diskalifiyesiyle tat kaçırmış (İsveç 92 avrupa şampiyonası) , iki uluslararası turnuva deneyimim var. İlk defa o senenin başından beri sabırsızla beklediğim bir dünya kupası izliyorum.
Gel gör ki, kader işte. Amerika evsahipliği yaptı o turnuvaya da,niye yaptıysa.. Saat farkı anormal, maçlar gece 2, hatta 4 te yayınlanıyor. Ne yapalım katlanıp izliycez. Sıkı bir Baggio ve akabinde İtalya taraftarı olarak,turnuvanın diğer maçlarını da takip ediyorum. Casiraghi'li, Baresi'li,Massaro'lu deli bir kadrosu var İtalya'nın ama turnuvaya berbat başladılar Hakeza Robero Baggio da grup maçlarında tel tel döküldü, oynayamadı resmen. İte kaka en iyi 3. kontenjanından üst tura çıkmayı başardılar zaten. Gerisi ve Roberto Baggio'nun o turnuvadaki akıbeti malumunuz. Arap atı misali, belki de Cruyff doğru söylemiştir, belki hakkaten İtalya rakiplerini yenmedi, rakipleri İtalya'ya (Baggio'ya) yenildi.
Bu turnuvada pek çok anıt takım var. Hatta bizim 3. olduğumuz 2002 senesini saymazsak, son 20 senenin en renkli dünya kupası diyebiliriz. Nijerya, Bulgaristan, İsveç, Romanya ve hatta Amerika aklımızda yer edinmiş takımlar.Bu kupayla ilgili bir başka önemli ayrıntı da, Armando'nun oynadığı son dünya kupası olmasıdır. Her ne kadar artık ekabir veteran 10 numero klasmanında gibi dursa da,babanın sol ayağı yeter. Bir de dopingti mopingti diye biçok tezgahla uğraştı...Öte yandan, turnuvanın balonu kesinlikle Kolombiya'ydı. Pele beyzadenin kupaya favori olarak gösterdiği Kolombiyalılar, o coşkuyu fazla kaldıramamış olacaklar ki, daha ilk turda sonuncu olup evlerine döndüler.
İşte o Kolombiya'nın Romanya ile ilk maçını izlerken, daha önce adını hiç duymadığım bir adamla tanıştım; Gheorghe Hagi. O nasıl bir top kontrolüdür, o nasıl bir hızlanmadır, nasıl bir ayaktır.. İtalya ile kaçan keyfimi tamamen bu adam yerine getirmişti. Bir de o kadronun başka bir yıldızı Răducioiu ile ikisini izlemek en büyük zevkim olmuştu.Tabi bir başka süper isim Dumitrescu'yu atlamak olmaz.Steaua dönemlerinden beri birbirini tanıyan Dumitrescu ve Hagi harika anlaşan bir ikiliydi. O pasların hakkını vermek için de bu önemli tabi.Kolombiya maçında uzaklardan attığı meşhur aşırtma golü bilirsiniz, ama maçı izlememiş olan şunu bilmez; o golü o kadar özel kılan esas şey, Hagi'nin 5 dakika önce yine aynı bölgelerden aynı vuruşu yapıp, kalecinin son anda tokatlamasıdır. Yani usta, fazla önde duran kaleciye bir uyarı sallamış, beş dakika sonra da cezasını kesmiştir.Böyle bir adamdır Hagi. Hatta buldum. Ne büyüksün be Youtube.
Futbolda 10 numara denen olayın Zidane ile bittiğini söylemiştim. Mesela bugün harika futbolcular var, Messi gibi bir mucize var,belki de 10 sene sonra herkesi sollayıp bir ilah olacak, bütün bunları yadsıyıp nostalji takıntılı bir yorum olduğunu düşünmeyin bunun.Sadece futbol çok değişti artık, ve böyle bir pozisyonun varlığını şu an sürdürememesi de kaçınılmaz. Zidane,Maradona,Baggio gibi son 10 numaralardan biriydi Hagi, Romanya milli takımında ve Galatasarayda. Takımdan tamamen bağımsız ama hep oyunun içinde, oyunun lideri.. Eski usül bir abiliktir bu. Yetenek asla yetmez.
Bu pozisyon konusunda yapılan en büyük yanlış da, forvet arkası veya ofansif orta saha diye tabir ettiğimiz mevkilerle karıştırılıyor olması. Rivaldo, Ronaldinho, gibi adamlar, yetenek ve oyun tarzı olarak çok değişik de olsalar, aslında Rooney'nin ve Del Piero'nun oynadığı yerin adamlarıdır, özünde forvet oyuncularıdırlar. Aynı şekilde Kaka,Misimovic ve Lampard'ın yine özünde birbirlerinden bir farkları yok, bambaşka oyun tarzlarına da sahip olsalar, hücuma yönelik orta saha oyuncularıdır. Halbuki 10 numara dediğimiz şey çok farklı bir olay. Burdaki adamı özel yapan şey, yetenekleri değil vizyonudur. Sahadaki herkesten daha önce düşünüp karar verebilmesidir.. Bu liderlik de, en kötü takım arkadaşının bile iyi oynamasını sağlar. Sabaha kadar anlatsam, aşağıdaki video kadar tarif edemem herhalde..
İşte ikinci sebep de burda ortaya çıkıyor.Orta sahada böyle bir adamın olması artık lüks. Burdaki handikaptan etkilenmeyecek bir Zidane da 50 senede bir çıktığı için, asla yeri yok bu temponun içinde.. Zaten böyle bir mevkiye ihtiyaç da yok artık. Bugün hayranlıkla Barcelona'yı izlerken, her topun bir oyuncuda toplandığını düşünseydik, bu hiç anlamlı olmazdı. Zaten Cruyff da Laudrup gibi bir adamı postalayıp Hagi'yi Barcelonaya transfer ederken bu riski göze almıştı. Ama Hagi basit bir sol kanat olmak değil, tüm oyunun hakimi olmak istiyordu. Bu yüzden de bir türlü oturmadı o sistemin içinde.
Nitekim Hagi gittiğinden beri, 10 senedir 10 numero diye diye 2. sınıf forvet arkalarını getiriyoruz ülkeye. Onların da en iyisi tartışmasız Alex. Hem lig içi istatistikleriyle, hem de bir çok maçta çilingir görevi üstlenmesiyle Fenerbahçe ve genel futbol izleyicisi olarak Alex'in hakkını vermek lazım. Ben ilk başlarda hayalet gibi gezmesini çok eleştiriyordum,sonradan gerçekten de ne kadar özel ve zeki bir oyuncu olduğunu kanıtladı Alex. Belki modern futbol için yetersiz,ama kesinlikle Fenerbahçe'nin tarihine adını en tepelere yazacak bir oyuncu şüphesiz. Buna eyvallah.. Lakin, Hagi'yle karşılaştırmak, en başta Alex'e haksızlık ,hatta acımasızlık.Öte yandan da düpedüz Hagi'ye yapılan ayıptır. Hagi belki istatistik olarak Alex'in değerlerine ulaşmaz,zaten aynı mevkinin oyuncuları olmadıklarını da belirttim. Ama Hagi, Okan'ı, Ergün'ü oynatır. Ümit Davala'yı yıldızlaştırır,Dumitrescu'yu yıldızlaştırır.Savunmasına bile güven verir, top onun ayağındaysa,asla bir sorun yoktur. Çünkü yukarda bahsettiğimiz 10 numaralardan biridir Hagi. Son 10 numaralardan.
Hagi'yi özel yapan şey ayrıntılardadır hep, benim onu bu kadar çok sevmem, ve seneler geçtikten sonra içimi daha çok sızlatan ayrıntılardır onlar. Evvela futbola çok tutkulu bir adamdır. Öyle tutkulu ki, hafta arası San Siro deplasmanında Milan'a karşı forma giyer diyelim, bütün performansını ortaya koyup bizi mest eder diyelim. Aynı haftanın sonunda bu sefer Yozgat deplasmanına gidilir, herkesten fazla yine Hagi oynar. En istekli yine o'dur. Hagi'yi bir mahalle maçına koysanız o arada, yine aynı coşkuyla oynayacaktır. Çünkü dediğim gibi, futbolu çok sever Hagi, bu sadece profesyonelliğiyle açıklanabilecek birşey değil, aslında tamamen amatör ruhunu ortaya koyar. Profesyonelliğini ortaya koyan şey başkadır. Bugün Arda baskıdan bahsediyor mesela. Hagi Galatasarayda oynarken, hem annesini, hem de babasını kaybetti, kısa bir arayla. Örf ve adeti gereği sakalını bıraktı, yasını tuttu, ama hep maça çıktı, hep oynadı. Birgün olsun da baskıdan bahsettiğini, ya da bu konuda konuştuğunu görmedik..
Bir başka özelliği, büyük maçlarda mutlaka büyük hareketler yapan bir adamdır. Arsenal,Milan, Leeds, Real Madrid maçları gibi maçlarda yaptıkları tesadüf değildir. Hepsi bilinçli, o maça özgü yapılan şeylerdir.Bunda elbette kendi egosunun ve "ben burdayım beyler" demesinin payı da büyüktür. Ama o hareketleri sadece bunun için yapmaz.Mesela Roberto Carlos'a yaptığı o hareketi, "madara etme" olarak yorumlayıp mest olur çoğu galatasaray taraftarı.Keita'nın yapamayıp da salladığı yumruğu aklınıza getirirseniz daha iyi anlarsınız madara olmak nedir. Roberto Carlos 36 yaşındaydı, Keita'yı delirtip attırdığında. Gerçek madara budur işte. Halbuki Carlos tek hareketle madara olmayacak kadar büyük bir oyuncudur. Hagi de, onun gibi, Bergkamp gibi büyük bir oyuncuya özellikle yapar bunu zaten, ona duyduğu saygıdan...Bu hareket hem tribündeki taraftarını ayağa kaldırır, hem kendi takımını ayağa kaldırır. Zaten o çalımı böyle efsane yapan da budur. Çalımı yapan dev Hagi'dir, ama yiyen de Roberto Carlos gibi bir devdir.
videoyu ben hazırlamadığım için yazanlara çok takılmayın. burdaki güzellik; iki büyük oyuncu maç içinde kapışmıştır. Ve Hagi burdaki üstünlüğünü tükürme ya da yumrukla değil, oyunculuğuyla aşma mentalisine sahiptir. Güzel olan bu.
Ayrıntılarla devam edelim. Bir önemli ayrıntısı, ki benim en sevdiğim budur, Hagi'nin gol sevinçleridir. Onlar unutulmaz sevinçlerdir. Saha içinde çok ciddi, çoğu zaman sinirli duran Romen'in, yüzünü gülerken gördüğümüz nadir anlardır bunlar, ve gerçekten attığı bütün gollerde çocuk gibi sevinirdi Hagi, bildiğin çocuk gibi. Bütün takım arkadaşlarını da yanına çağıırırdı. Hiç karizmatik bir kısa koşusunu görmedim, yüzünde donuk bir ifadeyle, hani "s.çarım topunuza da oyununuza da" der gibi. Hoplayıp zıplar, hatta çoğu kez aptal görünecek kadar çocukça bir sevinçti bu. 36 yaşında bile değişmedi bu hiç. Şimdi önce aşağıdaki Hasan Şaş'ın gol sevincini bir izleyelim:
surattaki ifadeye, ettiği küfüre dikkat edin :) herif kızıyor gol attığı için nerdeyse. Hasan'ın bu ninja kablumbağ
tarzı stili ve şu maçtaki gol sevincine senelerdir çok gülerim.. Bu birçok futbolcumuzda var,Tuncay'da da aynı şey vardı, Emre Belözoğlu'nda da vardır. Adamlar kritik bir gol attılarsa mutlaka bişeye kızarlar. Ya bi gazeteciye kızmışlardır belki, ya kendi yaşadıkları bir bunalım vardır. Bazen de; hiç bi sebep yoktur, nedensiz öfke vardır..
Şimdi de şunu izleyelim:
Arkadaşlarını yanına çağırması, bu çocuksu sevinci ve gülümsemesi, gidip kalecisine sarılması. Bütün bunlar onu "özleten" yapmaya yeter de artar bile. Attığı gol ve videoda hakkında söylenenler mi? O yorumsuz..
Futbolda, "çok iyi futbolcu" ve "büyük futbolcu" arasında, çoğu zaman belirsiz duran bir fark vardır. Bu büyüklüğü anlamak için uzun yıllar, ve o adam futbolu bıraktıktan sonra oluşacak boşluk yardımcı olur bize. Attığı goller, verdiği paslar, dikkat ederseniz bunların üzerinde çok da fazla durmuyorum. Hagi'yi büyük yapan şey asla bunlar değildi çünkü. Naif, amatör bir ruhla birleşmiş, eşsiz bir zekaydı..
Seni hiç unutmayacağız Giga.
Hagi'yi özel yapan şey ayrıntılardadır hep, benim onu bu kadar çok sevmem, ve seneler geçtikten sonra içimi daha çok sızlatan ayrıntılardır onlar. Evvela futbola çok tutkulu bir adamdır. Öyle tutkulu ki, hafta arası San Siro deplasmanında Milan'a karşı forma giyer diyelim, bütün performansını ortaya koyup bizi mest eder diyelim. Aynı haftanın sonunda bu sefer Yozgat deplasmanına gidilir, herkesten fazla yine Hagi oynar. En istekli yine o'dur. Hagi'yi bir mahalle maçına koysanız o arada, yine aynı coşkuyla oynayacaktır. Çünkü dediğim gibi, futbolu çok sever Hagi, bu sadece profesyonelliğiyle açıklanabilecek birşey değil, aslında tamamen amatör ruhunu ortaya koyar. Profesyonelliğini ortaya koyan şey başkadır. Bugün Arda baskıdan bahsediyor mesela. Hagi Galatasarayda oynarken, hem annesini, hem de babasını kaybetti, kısa bir arayla. Örf ve adeti gereği sakalını bıraktı, yasını tuttu, ama hep maça çıktı, hep oynadı. Birgün olsun da baskıdan bahsettiğini, ya da bu konuda konuştuğunu görmedik..
Bir başka özelliği, büyük maçlarda mutlaka büyük hareketler yapan bir adamdır. Arsenal,Milan, Leeds, Real Madrid maçları gibi maçlarda yaptıkları tesadüf değildir. Hepsi bilinçli, o maça özgü yapılan şeylerdir.Bunda elbette kendi egosunun ve "ben burdayım beyler" demesinin payı da büyüktür. Ama o hareketleri sadece bunun için yapmaz.Mesela Roberto Carlos'a yaptığı o hareketi, "madara etme" olarak yorumlayıp mest olur çoğu galatasaray taraftarı.Keita'nın yapamayıp da salladığı yumruğu aklınıza getirirseniz daha iyi anlarsınız madara olmak nedir. Roberto Carlos 36 yaşındaydı, Keita'yı delirtip attırdığında. Gerçek madara budur işte. Halbuki Carlos tek hareketle madara olmayacak kadar büyük bir oyuncudur. Hagi de, onun gibi, Bergkamp gibi büyük bir oyuncuya özellikle yapar bunu zaten, ona duyduğu saygıdan...Bu hareket hem tribündeki taraftarını ayağa kaldırır, hem kendi takımını ayağa kaldırır. Zaten o çalımı böyle efsane yapan da budur. Çalımı yapan dev Hagi'dir, ama yiyen de Roberto Carlos gibi bir devdir.
videoyu ben hazırlamadığım için yazanlara çok takılmayın. burdaki güzellik; iki büyük oyuncu maç içinde kapışmıştır. Ve Hagi burdaki üstünlüğünü tükürme ya da yumrukla değil, oyunculuğuyla aşma mentalisine sahiptir. Güzel olan bu.
Ayrıntılarla devam edelim. Bir önemli ayrıntısı, ki benim en sevdiğim budur, Hagi'nin gol sevinçleridir. Onlar unutulmaz sevinçlerdir. Saha içinde çok ciddi, çoğu zaman sinirli duran Romen'in, yüzünü gülerken gördüğümüz nadir anlardır bunlar, ve gerçekten attığı bütün gollerde çocuk gibi sevinirdi Hagi, bildiğin çocuk gibi. Bütün takım arkadaşlarını da yanına çağıırırdı. Hiç karizmatik bir kısa koşusunu görmedim, yüzünde donuk bir ifadeyle, hani "s.çarım topunuza da oyununuza da" der gibi. Hoplayıp zıplar, hatta çoğu kez aptal görünecek kadar çocukça bir sevinçti bu. 36 yaşında bile değişmedi bu hiç. Şimdi önce aşağıdaki Hasan Şaş'ın gol sevincini bir izleyelim:
surattaki ifadeye, ettiği küfüre dikkat edin :) herif kızıyor gol attığı için nerdeyse. Hasan'ın bu ninja kablumbağ
tarzı stili ve şu maçtaki gol sevincine senelerdir çok gülerim.. Bu birçok futbolcumuzda var,Tuncay'da da aynı şey vardı, Emre Belözoğlu'nda da vardır. Adamlar kritik bir gol attılarsa mutlaka bişeye kızarlar. Ya bi gazeteciye kızmışlardır belki, ya kendi yaşadıkları bir bunalım vardır. Bazen de; hiç bi sebep yoktur, nedensiz öfke vardır..
Şimdi de şunu izleyelim:
Arkadaşlarını yanına çağırması, bu çocuksu sevinci ve gülümsemesi, gidip kalecisine sarılması. Bütün bunlar onu "özleten" yapmaya yeter de artar bile. Attığı gol ve videoda hakkında söylenenler mi? O yorumsuz..
Futbolda, "çok iyi futbolcu" ve "büyük futbolcu" arasında, çoğu zaman belirsiz duran bir fark vardır. Bu büyüklüğü anlamak için uzun yıllar, ve o adam futbolu bıraktıktan sonra oluşacak boşluk yardımcı olur bize. Attığı goller, verdiği paslar, dikkat ederseniz bunların üzerinde çok da fazla durmuyorum. Hagi'yi büyük yapan şey asla bunlar değildi çünkü. Naif, amatör bir ruhla birleşmiş, eşsiz bir zekaydı..
Seni hiç unutmayacağız Giga.
0 izleyici sahaya girdi:
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi söylemekten çekinmeyin.