Bugün Osman Tanburacı'nın bir yazısı var. Galatasaray'ın son dönemde yozlaşmaya yüz tutmuş değerleri üzerine. Kimimizin "Fenerbahçeleşmek" olarak adlandırdığı bu değişime çokça değinildi ama benim kafam hâlâ karışık.
Köklü bir tarihi ve öğretisi olan lisenin akılcılık, bilimsellik, sağduyulu olma gibi temel düsturlarının yanında "kol kırılır yen içinde kalır" şeklinde ifade edilen kendini dış mihraklardan koruma refleksini üstüste koyuyorum, yine de bugünün Galatasaray'ı nasıl olmalı ya da nasıl olmamalı sorularını cevaplayamıyorum.
Son yıllarda değişen taraftar profilini bir tarafa bırakırsak medya ve hakemlerin örgütlü/bilinçli çabalarının kulübe bu denli etkin bir şekilde zarar veriyor olması geçmişle bugün arasındaki en temel farklardan biri. Öyle ki, futbolcular, teknik kadrolar, hatta bazen yöneticiler birileri istedi diye gidiyor neredeyse. Elbette birileri karar verecek ama Lucescu'nun zamanında çok tepki çekmesine neden olan atasözündeki gibi köpekler istedi diye değil. Oysa ki uzunca bir zamandır işler böyle yürümüyor bu kulüpte. Galatasaray'ın yeni bir Fatih Terim'i olmamalıydı, Rijkaard gitti. Mazallah Galatasaray'ın yeni bir Hagi'si de olmamalıydı, Felipe, Lincoln, Elano, Misimoviç gitti. Galatasaray üst düzey yetenekleri olan futbolcuları getiriyor, sonra bu oyunculara olmadık kulplar takılıyor: Koşmuyor, rakibiyle dalga geçiyor, diğer oyuncuların on katı para alıp takım içi dengeleri bozuyor, sakız çiğniyor. Bu oyuncular gönderiliyor, Galatasaray'ın orta sahasında kalite eksiği var deniyor. Üstüne üstlük adamların gittikleri liglerdeki performansları an be an izlenip raporlanıyor! Döngüye bakın, kendi kendini besleyen, ne kadar gel-git olursa o kadar malzeme yaratan bir düzen. Kusura bakmayın ama bu düzende ebem spor yazarı, dedem yılın manşetçisi olur.
Daha fazla uzatmadan sadede geleyim. Diyeceğim o ki Galatasaray'ın başarısız olmasını isteyen birileri hep vardı, her takım için vardır. Mesele bu güçlerin tahribat potansiyelinin ne kadar yüksek olduğu ile ilgili. Son on yıldır bazıları için sinek vızıltısı olarak kalan (ve kalması gereken) sesler bizim için giderek amaç ve hedef şaşırtan, bizi daha kısavadeci davranmaya iten bir güç haline geldi. Dışarıya karşı çok korumasız artık Galatasaray.
Bu ancak yönetim zaafiyeti ile açıklanabilir. Adnan Polat'ın serzenişini anlıyorum, kendi açısından haklı olduğu noktalar var, ama sadece kendi açısından. Yönetimin bu işe girişirkenki belirsizlik ortamında üstlendiği ekonomik misyon ve bunu yerine getirmedeki başarıları takdiri elbette hakediyor, fakat ben bu kadar skandalı birarada hiçbir dönemde görmedim. Kafam da burada karışıyor işte.
Arda Turan'ın kaptanlık mevzusunun yönetilemeyişi.. Metin Oktay'ın formasını verdik diyip çocuğu meze yaptılar elalemin masasına, sonra yok ceketiymiş, yok sevgilisiymiş, yok bilerek oynamıyormuş, en nihayetinde çok çok iyi bir Galatasaraylıya düşman oldu kendi taraftarı, Beşiktaş deplasmanındaki duruşu, Hamburg maçından sonraki gözyaşları unutuldu gitti. Cemal Nalga olayı.. Otoritenin hissedildiği bir kulüpte böyle birşeye cesaret edilebilir mi? TT Arena açılışı.. "Bu yıl hocamızın son şansı" demeye cüret eden oyuncular.. Hakaret boyutunda istediği başlığı çekinmeden atabilen spor gazeteleri.. "Aslan terbiyecisi" yazmıştı fotomaç zamanında, en son da fotospor "bizde başlık kalmadı siz atın" diye yazdı. Sportmenliğin, centilmenliğin içine sıçıldı bu ülkede, Galatasaray kaybetti mi manşetlerin sonunda bir gülen surat eksik oluyor artık. Hakemlerin oyuncularımıza çocuk azarlarcasına takındıkları tavır sinir bozucu.. Spor yorumcusu müsvettelerinin hedef göstermeleriyle kartların Baros'a, Ayhan'a başka, bilmem kime bambaşka çıkması..
Bu örnekler, 1) kulüp içinde olan bitene hakim olma 2) kulübün haklarını koruma hususlarında bir eksiklik olduğunu göstermez mi? Bunlar bir yönetimin en temel görevleri değil midir? Değilse ne bokuma seçiliyor bu adamlar?
Kafam karışıyor demiştim ya.. Şimdi Helvacı ve arkadaşları haklı mıdır? Yoksa Galatasaray etiğinden, kültüründen nasiplerini almamış adamlar mıdır? Mali kurulun seçim gününe dönüşmesi normal midir değil midir? Galatasaray gelenekleri neye izin verir, neye vermez? Biri bana anlatıversin mevzuyu..
--------------------------------------------------------------------------------------
3 izleyici sahaya girdi:
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1043983&Yazar=UĞUR VARDAN&Date=28.03.2011&CategoryID=41
Bu yazıyı tavsiye ederim.Cevap içinde biryerlerde saklı...Pazar kongrede idim.İstersen özelden yazışırız.PAN' kardeşime selam söyle,sevgilerimi ilet lütfen. fazil@hortacsu.com
Fazıl abi yazıyı okuyup sana döneceğim. Pazar günü kongre gerekli cevabı verdi belki de fakat son yıllar Galatasaray'ın çizgisine o kadar ters şeyler oldu ki doğru olduğunu düşündüğüm şeylere şüphe ile yaklaşıyorum. Kendime sormadan edemiyorum "ya daha kötünün başlangıcıysa bu?" diye.
Bu arada abi Pan'e ben de selamlarımı, sevgilerimi ancak burdan iletebiliyorum :)
İçini ferah tut sevgili kardeşim.Bunlar 70'lerde başlayan ve sonra da 80-90'larda süregelen değişimin GS'ya da ancak yansıyan ardcı depremleri.Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak . Değişimin değişmeyen kuralını biliyorsundur...Kötünün başlangıcı olmaz.Bu camia hazımlıdır da..Bir yere kadar.Pırıl-pırıl genç ve dinamik bir taraftarı-üyesi var.Yani "Aptal" değiller..Koyun değiller.Sizler gibi ..kafası çalışan aydın kimlikli insanlar çoğunlukta.
Yorum Gönder
Düşüncelerinizi söylemekten çekinmeyin.